Bir haziran gecesi, içinden tünel geçen bir şiirle perde çekildi nura. Bir mezar gördüm kimsenin olan.
Çözüldü gece
Soğudu çayım
Yasal unutmaklar var masamda
Ben şiirle kurulmuş bir dar ağacıyım
Fakat ilk olarak yaza çalan bir gündü, çocukluğumu ararken bir kaç adım attın bana. Sırtında bir çanta ve gözlerinde modern yüzyılın cennet tasviri.
Bir oyun oynanıyor bahçemde
Yanımdasın diye ben kazanıyorum
Yöremdesin diye kök salıyorum
Bilemiyorum sözlerin umutlara kapı açar diye
Pervane böceği gibiyim, ateşe uzanıyorum
Saçlarında ve saçlarımda bahar yağmuru, bir ses diyor geliyorsun diye; ben mevsimden de bahar oluyorum, ilk oluyorum, çocuk oluyorum.
Elimden eline bir çıra geçiyor
İçimde ormanlar yakıyorum
Yudumluyorsun çayı
Güneş batıyor şehirde
Güneş doğuyor içimde
Paylaşıyoruz sonra huzur bulduğumuz yerleri. Üst geçitlerden, garlardan ve parklardan söz ediliyor. Ne zaman yağmur yağsa karşılaşma ümidimiz yeşeriyor. Yağmurdan sonraki başaklar gibi özlemimiz; bir Karakoç şiirinde olduğu gibi.
Şiirler kıskanıyorum ben
Şairler devşiriyorum kendimden
Seni en çok sabahları düşünüyorum
İyi geceler mısralarından belki bana yolladığın
Ya da sabah en çok sana benziyor
Gece diyoruz birlikte. Ben sana gün ağarırken yazıyorum eğer o geceyi ıskalamışsak. Sadece sende yeniliyorum sözlere.
Artık sabahlara inanmıyorum
Atacak adımım kalmadı sanki
Ben beni de kaybettim senle
Şimdi yalnız bile kalamıyorum
Bir Ramazan gecesi, içinde yâr geçen bir şiirle hoşça kal diyorum nura. Bir mezar oldum kimsesiz olan.
Lav oldu kanım
Kor oldu hava
Ben artık zaman dolu bir silahla
Seni unutma ihtimallerimi öldürüyorum
Bir cevap yazın