Klişeleşmiş masal başlangıçlarını hepimiz biliriz. Bir varmış, bir yokmuş diye başlayan ve pirelerin, develerin tıngır mıngır modern dans yapıp sonra belki biz masala geçince zina ettiği masal başlangıçlarından bahsediyorum. Böyle bir girizgahın yapılma nedeni muhatabına nasıl bir dünyaya girdiğinin sinyallerini vermektir. Yani birazdan bir kedinin konuşacağının normalleştirilme çabasından ibarettir. Bunun “once upon a time” versiyonu daha fenadır; sizi direk bilinmezliğe ışınlar, zamanı kırdırır, 50 liralık borcunuz beş milyar olur; o derece. Fıkra versiyonları daha da fenadır. Bir İngiliz bir Alman bir de bizim pardon “bizum” Temel diye başlayan tüm fıkraların aşağı yukarı hikaye akışı bellidir ve bu başlangıç bize gardımızı almamız için verilen bir uyarıdır neticesinde.
Bu girizgahlar bizi mevzuya hazırlar fakat içeride nasıl pür dikkat kalacağız? Korkmayın orada da yardımcı söz öbekleri var. Mesela “masal bu ya…” sözü birazdan hiç akla mantığa sığmayacak bir şey olacağını ve sakin kalmamızı çünkü bunun bir masal olduğunu bize anlatır. İngilizce’de esprinin en vurucu noktasını ifade eden “punch line” tabirine hazırlık için bir şey var mı bilmiyorum ama bizim fıkralarımızda neredeyse olmazsa olmazdır: Temel de demiş ki, Hoca da durur mu, yabıştırmış cevabı, evet yabıştırmış. Sonra da sonsuza dek mutlu yaşamışlardır kesin. Çünkü başka türlü bir masal sorular doğurur. Yani durup dururken acaba emeklilikte yaşa mı takılmışlar? Gelin altınları alıp kaçmış mı? Ejderha mı yemiş yoksa bir yıl sonra vebadan geberip gitmişler mi?
Çocukluğumuzdan beri bu kurallara uyan hikayelerle büyüyüp fıkralarla da güldüğümüzden dolayı toplumsal bilincimizde de buna benzer kalıplar oluşturduk. Yani sözün nereye varacağı konusunda fikir verip bizi hazırlayan şeyler uydurup klişeler denizine bunları kova kova boşalttık. Doğru olsa bile kimsenin inanmayacağı yalanları da belki bunlara dahil edebiliriz. Bunlar gerçek dünyanın masallarıdır ve bir yerlerde birilerine devamlı anlatılır. Muhatabının yalan olduğunu bile bile inanıp mışıl mışıl uyuduğu bu söz kalıplarının da amacı gelecek soruların cevabını peşin vermektir. İyi bir yalancı bilir ki başarılı bir yalan inandırıcı olan değil üstüne soru sorulamayacak yalandır.
Mervelerde kalacağım bu akşam. Film izleyeceğiz, sonra da sadece sarılıp uyuruz. Sarhoştum hatırlamıyorum. Tüm rehberim gitti. Hoca bana taktı. Kuzenim. Şarjım bitti cevap yazamadım. Ata binerken oldu. Sevgilim engellemiş. Görmemişim. Nişanlım takipten çıkarmış. Babam izin vermedi. Kist aldırdım. Sırtımı kedim tırmaladı, evet tırmaladı.
Bunları veya benzer sihirli kelimeleri kullanmayan, karşıdakinin neredeyse tüm silahlarını etkisiz hale getiren bu büyüleri yapmayan insan sayısı çok azdır tahminimce. Önceden de dediğim gibi bile bile inanılır bu gibi yalanlara. İnsan masala kaptırmak ister kendini. Lan az önce develer tellaldı masal bu ya işte gayet doğal. İnandım tamam. İnandım lanet olsun. Bu yalanlar aslında söyleyenden çok dinleyenin tutunacak bir dalı gibi geliyor bana. İçimizi kemirecek bir şüphe yerine biraz kasıp inanacak bir yalan daha evla.
Masal bu ya, kendi hikayemizi yazmaktan çok kendi masalımızı anlatmak kolay geliyor bize. Hem daha zahmetsiz hem de sorgulanamaz. Üstelik dinleyene de anlatana da daha çok keyif verir masallar. Bizim önünü tıkadığımız soruları da insanlar kendi aralarında sorar ve bir şekilde masalımız anlatılır. Ve sonsuza dek herkes mutlu yaşayacağına inanır.
Bir cevap yazın